DOSTLUK

Hayat bazen, açık denizde yol alan bir gemi gibi savrulur fırtınalarda. Gökyüzü kararır, ufuk çizgisi silinir, dalgalar birbiriyle yarışır gibi yükselir ve seni içlerine alıp sürüklemek ister. İçinde bir boşluk büyür, nereye gideceğini, ne yapacağını bilemezsin. İşte böyle anlarda, dostluk sessiz bir liman olur. Gürültüsüz, sakin, korunaklı… Her şeyden önce, tanıdıktır. Bilirsin ki orası seni kabul edecek, yargılamadan, sorgulamadan sadece varlığınla mutlu olacak bir yerdir. Dostun, seni olduğun gibi kabul eden tek insandır belki de. Ne rol yapmana gerek kalır ne güçlü görünmene. Sığınırsın ona, kelimelere bile ihtiyaç duymadan… Ve o, sadece yanında durarak bile tüm fırtınaları dindirir.

Çocukluğumun geçtiği köyün dar, taş döşeli sokaklarında yürürken, her köşe başı bir hatıra fısıldar kulağıma. En çok da beraber oturduğumuz o eski taş duvarı hatırlıyorum. Güneş batarken o duvarın üzerinde otururduk; ellerimizde ekmek arası peynir, dizlerimizde yıpranmış pantolonlarımız. Ayaklarımızı sallarken bazen derin derin susar, bazen de en saçma şeylere saatlerce gülerdik. O anlarda öğrendim ki dostluk, büyük laflar, gösterişli davranışlar değil; basit ama içten paylaşımlardır. Birlikte aynı buluta bakarken aynı hayali kurmaktır belki de… Ya da sessizliğin içinde bile kendini anlaşılmış hissetmektir. Dostluk, çoğu zaman gözlerde, ses tonunda, omzuna konan bir elde gizlidir.

Dostluk, zamanın en zor sınavlarında belli olur. Güneşin parladığı, çiçeklerin açtığı ilkbahar günlerinde, insanlar yanındadır genellikle; neşenin gölgesinde toplanmak kolaydır çünkü. Baharın coşkusuyla seni ararlar, beraber güler, sokaklarda kahkaha izleri bırakırsınız. Ama gerçek dostluk, yılın değil, yüreğin mevsimlerine göre yaşanır. Esas dost, sonbaharın sararıp dökülen yaprakları gibi, hayallerinin solduğu, umutlarının üşüdüğü anlarda da yanındadır. Gri bulutlar gökyüzünü örttüğünde, içini bir yalnızlık gölgesi sardığında, yüzün solgunlaştığında bile elini bırakmayan kişidir dost. O, ıslak kaldırımlarda seninle birlikte yürüyen, yüreğinin üşüdüğünü hissedip kendi iç sıcaklığını seninle paylaşandır. Üşüyen ellerine sadece cebini değil, yüreğini açandır. Bu bir bedenin değil, ruhun ısınmasıdır; çünkü gerçek dostluk, insanın en savunmasız anında bile onunla bir olmaktır. Dostun bakışı, kelimesiz bir şefkattir; yüzündeki hafif bir kırışıklıkta saklanan hüznü bile fark eden ince bir sezgidir. O, seni kelimelere ihtiyaç duymadan anlayandır. Açıklama istemez, nedenleriyle uğraşmaz, çünkü seni bir yabancı değil, ezbere bildiği bir şiir gibi okur.

Ve uzaklar… bazen kalbin dayanamayacağı kadar büyür. Yabancı sokaklarda yürürken, her şey tanıdık olmayan bir sessizliğe büründüğünde, bir dostun sesini duymak… işte o an, tüm uzaklıklar silinir. O ses, bir anda seni yıllar öncesine, çocukluğunun kokusuna, evinin duvarlarına, annenin yüzüne götürür. Çünkü dostun sesi, sadece bir ses değil, senin geçmişindir; kim olduğunu, nereden geldiğini hatırlatan bir yankıdır. Kalabalıkların ortasında kendini yitirmişken, yabancı bakışların içinde erirken, o tanıdık ses seni bir anda ait olduğun yere geri getirir. Bir annenin gece fısıldadığı ninni gibi sarmalar seni; güvende hissettirir, tamamlanmış hissettirir. Dost, seni maskesiz hâlinle sevendir. Güçlü görünmek zorunda olmadığın, eksiklerini saklamana gerek olmayan tek kişidir. Ve bazen, hiçbir şey söylemeden, sadece "orada" olmasıyla bile senin ayakta kalmanı sağlar. Çünkü dostluk, bir omuzdan çok daha fazlasıdır; o, düşeceğini hissettiğin anlarda seni tutan görünmez eldir. Zaman geçer, yıllar akar, şehirler değişir, insanlar gelir gider. Kimi yüzler silinir hafızandan, bazı sesler unutulur, bazı eller kaybolur. Ama gerçek bir dost, zamanın bile silemediği bir iz bırakır. Bir bakışı, bir gülüşü, birlikte ağladığınız bir an, zihninin en korunaklı köşesine yerleşir. Onunla geçirilen bir gün bile, yıllara bedel olur. Çünkü dostluk, geçmişte kalmaz; hafızada değil, yürekte yaşar. Uzaklarda bile olsa, bilirsin ki seni hâlâ aynı yerden, aynı saflıkla, aynı derinlikle seven biri var. Ve bunu bilmek, hayatın en ağır anlarını bile katlanılır kılar.

Ve belki de dostluk, rüzgâra bırakılan bir sözcüktür — ama hiçbir zaman kaybolmaz.
Bir göz kırpışı kadar kısa, bir ömür kadar derindir.
Gözyaşının sessizliğinde, kahkahanın en yüksek notasındadır.
Uzaklarda da olsa, varlığı içini ısıtan bir soba gibidir kalbinde.

Çünkü dostluk, aynı göğe bakıp farklı şehirlerde aynı yıldızda buluşmaktır.
Ve insan, yıldızlar kadar uzak olsa da, dostunun yüreğinde hep yakındadır.

  

Yorumlar

Popüler Yayınlar