BAŞKENT ANKARA
Ankara, bozkırın
ortasında bir hikâye gibi yükselen şehir... Tarihin taşlarına kazınmış bir
başkent ve kimine göre monotonluğun, kimine göre ise derin anlamların adresi.
İçine girdiğinizde sizi hemen büyülemez belki, ancak zamanla farkına varırsınız
her köşesinde saklı duran hikâyelerin. Bozkırın kendine has bir dokusu vardır.
İlk bakışta kuru ve sert bir manzara sunar; ama dikkatle bakıldığında, sarı
otların rüzgârla dans ettiği bir yaşam olduğunu fark edersiniz. Bahar
geldiğinde bozkırın yüzeyi rengârenk çiçeklerle bezenir; papatyalar,
gelincikler ve yabani otlar bu coğrafyayı yeniden hayata döndürür. Yazın
sararmış otları tarım için bir kaynak olurken, kışın bembeyaz kar örtüsü
altında bozkır, farklı bir güzellik sergiler. Bozkırın insanı, bu doğanın
sertliğine rağmen onun cömertliğini de kucaklar; buğday tarlaları ve bağlarla bozkır,
adeta insan emeğiyle şekillenir. İlk bakışta kuru ve sert gelebilir; ama bu
sertlik, altında sıcak bir samimiyet taşır. Ankara insanı da tıpkı bozkır
gibidir. İlk tanışmada mesafeli görünebilir, fakat içini keşfettikçe, sıcacık
bir dostluk bulursunuz. Yürekten gelir Ankara insanının selamı, sohbeti. Kimi
zaman bir simitçiyle ayaküstü konuşurken, kimi zaman bir çaycıyla paylaştığınız
anlarda bu samimiyeti hissedersiniz.
Anıtkabir…
Başkentin kalbi, bir liderin milletin simgesi… Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın…Atatürk’ün ebedi yurdu…Aslanlı Yol’un iki yanındaki heykeller, Türk milletinin dirayetini
ve kararlılığını simgeler. Anıtkabir’in devasa sütunlarla çevrili tören alanı,
sizi hem büyüklüğüyle hem de sade görkemiyle etkiler. İçeride yer alan müzede,
Atatürk’e ait özel eşyalar, Nutuk’un orijinal kopyası ve Kurtuluş Savaşı’nı
anlatan panoramik resimler, ziyaretçilere tarihi yeniden yaşatır. Bu eşsiz
yapının her bir köşesi, Cumhuriyet’in azimle inşa edilen temellerine işaret
eder. Her adımınızda tarifsiz bir saygı ve minnet duygusu hissedersiniz. Aslanlı
Yol’da yürürken boğazınızda bir düğüm oluşur. Burada sadece bir liderin değil,
aynı zamanda bir milletin mücadelesi ve bağımsızlık aşkı yatmaktadır.
Anıtkabir, sadece Ankara'nın değil, Türkiye'nin ruhudur.
Ulus’ta gezinirken
tarihi bir zamana yolculuk yaparsınız. Hanların avlularında yankılanan eski
sohbetlerin izlerini, taş duvarlarına sinmiş geçmişin izleriyle hissedersiniz.
Çarşılardaki dükkânların ahşap kepenkleri ve kemerli mimarisi, sizi bir anda
yüzyıllar öncesine götürür. Her köşe başında bir tarih, her adımda bir anı
bulursunuz. Bir anlığına, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki coşkuyu hissedersiniz.
Eski Meclis binasının sessiz duvarları, sanki o günleri fısıldar kulağınıza. Ulus
Meydanı’nın hemen köşesinde, yıllara meydan okuyan tarihi hanların arasında
yürürken, bu şehrin köklerinin ne kadar derinlere indiğini anlarsınız. Ve Ulus’ta
Ankara’nın kalbinde, geçmişin yankılandığı bir noktada yükselir Hacı Bayram
Veli Camii. Sade ama vakur duruşuyla sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda
yüzyılların sessiz tanığıdır. Avlusuna adım attığınızda, taşların arasına
sinmiş duaları hissedersiniz; sanki her bir duvar, her bir mihrap zamana
direnen birer hikâye anlatır. Caminin mimarisi, Osmanlı’nın yalın zarafetini
taşırken, yanında yer alan Augustus Tapınağı ile kurduğu o benzersiz komşuluk,
geçmişin inanç farklılıklarını değil, kültürel birikimini hatırlatır. Eskiyle
yeninin, dünle bugünün, dünyevî ile manevî olanın iç içe geçtiği bir mekândır
burası. Hacı Bayram-ı Veli’nin ismini taşıyan bu kutsal yapı, sadece taşlardan,
tuğlalardan örülmüş değildir. İçine sinmiş bir huzur, bir çağrı, bir davet
vardır: dur, düşün, hatırla ve dua et. Bu cami, Ankara’nın gürültüsü içinde bir
sığınaktır; gönülleri dinginliğe çağıran bir durak…
Kızılay ise bambaşka
bir ruhtur. Güvenpark’ın ağaçlarının altında oturup bir simitçiden simit alarak
geçenleri izlemek, buranın günlük telaşına karışmak gibidir. Sakarya
Caddesi’nde yürürken balıkçılar ve çay bahçeleri arasında, insanların
gülüşlerini ve sohbetlerini duyarsınız. Metro giriş çıkışları adeta bir arı
kovanını andırır; her adımda başka bir hikâyeye şahitlik edersiniz. Günün her
saatinde hareketli, kalabalık ve enerjisi hiç bitmeyen bir yerdir burası.
Yalnızca bir meydan değil, bir buluşma noktası, bir kesişimdir. Gençlerin
kahkahaları, işlek caddelerde koşturan insanların telaşı ve bir köşede çalan
sokak müzisyenleri… Ankara'nın ruhu burada hayat bulur.
Tunalı Hilmi
Caddesi... Belki de Ankara'nın en zarif yerlerinden biri. Arnavut kaldırımlı
sokaklarında gezinirken bir yanda şık kafeler, diğer yanda eski bir kitapçı
sizi karşılar. Bahar aylarında, caddenin kenarına sıralanmış sokak ressamları
tablolarını sergilerken, hafif bir müzik eşliğinde sanatla dolu bir atmosfer
oluşur. Özellikle, cadde boyunca yer alan ve tarihi dokusuyla dikkat çeken eski
bir pastanede oturup sıcak bir kahve yudumlamak, burada geçirilen anları
unutulmaz kılar. Arnavut kaldırımlı sokaklarında gezinirken, bir yanda şık
kafeler ve butik mağazalar size eşlik eder. Kuğulu Park’ta oturup kuğuların su
üzerindeki zarif dansını izlemek, şehrin keşmekeşinden uzaklaşmak için
birebirdir. Ankara'nın insanı böyledir işte; telaşlıdır ama aynı zamanda bir
kuğunun zarafetine de sahiptir.
Ankara geceleri de
başkadır. Serin ve yıldızlıdır çoğu zaman. Atakule’nin ışıkları uzaktan size
göz kırpar, fakat asıl büyü, hareketli gece hayatında saklıdır. Bahçelievler 7.
Cadde’de bir kafede kahve içerken arkadaşlarınızla derin sohbetlere dalabilir,
ya da Filistin Sokak’ta bir restoranda keyifli bir akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Eğer müzik ve eğlence arıyorsanız, tunç rüzgarları gibi esen canlı müzik
mekanları sizi içine çeker. Gece yürüyüşüne çıkan insanların hafif uğultusu ve
sokak lambalarının altında oluşan sakin atmosfer, bu şehrin benzersiz dokusunu
tamamlar. ve yıldızlıdır çoğu zaman. Gecenin bir vakti Atakule’nin ışıkları
uzaktan size göz kırpar. Yüksek bir yerden baktığınızda şehrin geniş caddeleri,
düzenli yolları ve büyüleyici ışıkları gözlerinizin önüne serilir. O an
Ankara’nın sade güzelliği sizi kendine çeker. Bu şehir, büyük iddiaları olan
bir yer değildir. İstanbul gibi gösterişli ya da İzmir gibi coşkulu değildir
belki. Ama Ankara, yavaş yavaş kendini sevdirir. Sadeliğin içindeki derinliği,
bozkırın ortasındaki o azmi anlatır. Ankara, köklü bir geçmişin ve umut dolu bir
geleceğin şehridir. Biraz düşününce anlarsınız, Ankara bir şehri değil, aynı
zamanda bir ruh halini anlatır. Burada yaşamak, sabırla ve içtenlikle
güzellikleri keşfetmek demektir. Belki de bu yüzden, bir kez seven, Ankara’yı
asla unutamaz ve Ankara’dan ayrılamaz. Aynen benim gibi. 30 yıldır bu şehrin her semtini sevdim ve severek yaşıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder