VEFA
Vefa, insanın
ruhuna dokunan en derin duygulardan biridir. Sadece bir sadakat göstergesi
değil, aynı zamanda geçmişin bir emaneti ve geleceğe bırakılan bir mirastır.
Hayatta insanı değerli kılan, ona kim olduğunu hatırlatan, kimi zaman bir dost
eli, kimi zaman bir söz, kimi zaman da sessiz bir bekleyiştir vefa. Çocukluk
anılarımıza dönüp baktığımızda, bizi mutlu eden bir anıyı hatırladığımızda
hissettiğimiz o sıcaklık, aslında vefanın bir yansımasıdır. Bazen bir sokak
lambasının aydınlattığı gibi yolumuzu bulmamıza yardımcı olur vefa, bazen de
bir çeşme başında susuzluktan yanan yüreğimizi serinletir. Çocukluk
günlerimizde bize bir iyilik eden komşumuzu ya da zor bir anımızda destek olan
bir arkadaşımızı hatırladığımızda içimizi saran huzur, vefanın sessiz ama güçlü
yankısıdır. Bu duygu, yalnızca teşekkür etmekle sınırlı kalmaz; insan ruhunda
bir bağ kurar, geçmişin izlerini geleceğe taşır ve unutmamanın bir erdem
olduğunu öğretir. Tıpkı bir ağacın sağlam kökleri gibi, vefa duygusu da insanı
hayatın fırtınalarına karşı güçlü kılar.
Hayatta her şey
geçer. İnsanlar, mekanlar, başarılar... Ancak vefa, bir köprü gibi, tüm
geçiciliklerin ötesinde bir duruş sergiler. Tarihte, zorlu dönemlerde halkını
bırakmayan liderlerin ya da zor zamanlarında dostlarını yalnız bırakmayan
insanların hikayeleri hep vefa örnekleriyle doludur. Örneğin, Mevlana ile
Şems-i Tebrizi'nin hikayesi, derin bir vefa bağını gözler önüne serer. Mevlana,
Şems'e duyduğu minneti ve sevgiyi şiirlerinde dile getirerek onun hatırasını
ölümsüzleştirmiştir. Şems'in hayatında bıraktığı iz, Mevlana'nın eserlerinde
bir sadakat ve vefa göstergesi olarak yansır. Bir dost, zor zamanında
yanındaysa ve yıllar sonra sen de onun yanında olabiliyorsan, bu bir vefa
göstergesidir. Veya bir öğretmen, yıllar sonra öğrencisinin başarısını
duyduğunda gözleri doluyorsa, o duygunun altında da vefa yatar. Vefa duygusu,
en güçlü şekilde çocuklarda ve yaşlılarda görülür. Çocuklar, kendilerine
yapılan iyilikleri saf ve temiz duygularla hatırlar ve buna sevgiyle karşılık verirler.
Bir çocuğun, kendisine oyuncak hediye eden bir akrabasını yıllar sonra bile
sevgiyle anması, bu vefa duygusunun ne kadar doğal ve güçlü olduğunu gösterir.
Aynı şekilde, yaşlılar da yaşam boyu edindikleri tecrübelerle vefanın değerini
en iyi bilenlerdir. Uzun yıllar süren dostluklarını, geçmişte kendilerine
yapılan iyilikleri minnetle anan yaşlı bir insan, vefanın zamana direnen yanını
gözler önüne serer. Çocukların ve yaşlıların vefadaki bu gücü, aslında
insanlığın ortak bir duygusunu bizlere hatırlatır.
Modern hayat, vefa
gibi duyguları örten bir sis perdesi gibidir. Koşturmaca, telaş, bireysel
hedefler, vefayı bir yük gibi algılatabilir. Oysa ki insan ruhu, vefaya
muhtaçtır. Bize uzatılan elleri unuttuğumuzda, gerçekte kim olduğumuzu da
unuturuz. Bir köy çeşmesine yeniden hayat vermek, bir büyüğün hatırını sormak
ya da geçmişte bizim için bir fedakarlık yapan birine en azından teşekkür
etmek, vefanın en güzel örneklerindendir. Günümüzün hızlı tüketim kültürü, bu
gibi değerleri kolayca göz ardı ettirebilir. Ancak, durup bir an
soluklandığımızda, bu küçük ama anlamlı jestlerin insan ilişkilerinin temel
taşları olduğunu fark ederiz.
Vefa, yalnızca
insanlara değil, değerlere, anılara ve yerlere karşı da duyulabilir. Bir şehrin
sokaklarında geçmişin izlerini görmek, bir eski dostun bahçesindeki ağacı
hatırlamak ya da unutulmuş bir kitabı yeniden keşfetmek, hep vefanın izlerini
taşır. Örneğin, yıllardır ihmal edilen tarihi bir yapıyı restore ederek ona
yeniden hayat vermek, geçmişe duyulan bir vefa örneğidir. Vefasızlık ise
insana, geçmişine ve topluma yapılan bir haksızlıktır. Çünkü vefasızlık, bir
yanıyla da elemdir. İnsan, kendisine yapılan iyilikleri unuttuğunda ya da
kendisinden beklenen vefayı göstermediğinde, yalnızca karşısındaki insanı
değil, kendi iç dünyasını da incitir. Bu incinme, zamanla insanın vicdanında
bir yara halini alır. Vefasızlık, bir dostluğu kaybetmenin, bir anıyı yok
saymanın ve hayatın kıymetini yitirmenin en acı yollarından biridir. Vefayı
anlamak için bazen çok büyük şeylere gerek yoktur. Belki bir teşekkür, belki
bir gülümseme ya da bir eski anıyı canlandırmak... Bunlar, insanı hem ruhen
zenginleştirir hem de onu insan yapan temel duyguları hatırlatır. Bir gün, eski
bir dosttan gelen beklenmedik bir telefon ya da bir geçmiş hatıranın
paylaşıldığı bir fotoğraf bile vefa duygusunu harekete geçirebilir. Ne kadar
koşuştursak da ne kadar yorulsak da, vefayı asla unutmayalım. Çünkü vefa,
insanın insan kalmasını sağlayan en güçlü köprüdür. Geçmişimize, bize değer
verenlere ve bizi biz yapan anılara vefa gösterdiğimizde, yalnızca onlara
değil, kendimize de bir iyilik yapmış oluruz. Unutmayalım, vefa sadece bir borç
değil, insan olmanın en güzel yanıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder