GECENİN ÇIĞLIĞI
10 Mart’ta dördüncü kitabım ama ilk romanım Gecenin Çığlığı
yayınlandı. Çok yoğun geçen, inişleri ve çıkışları keskin olan, bir o kadar da acı
ve mutlu günlerini yaşadığım 23 yıllık aktif gazetecilik hayatımdan sonra kader
beni yeni bir limana sürükledi. Ve –şimdilik- sakin ve huzurlu edebiyat
dünyasına demir attım. Demir atınca da tarihin yapraklarını çevirerek ilk romanım
içim hem bir konu hem de bir şehir seçtim. Kuşkusuz bu şehir İstanbul harici
bir yer olamazdı.
İstanbul… Asırlardır farklı kültürlerin iç içe
geçtiği, sokaklarında onlarca dilin yankılandığı, komşuluğun din ve kimlikten
bağımsız yaşandığı kadim şehir. Dar sokaklarında Rumca ninniler, Ermenice
dualar, Ladino fısıltılar ve Türkçe türkülerin bir arada yankılandığı bir
mozaik. Ancak bir gece, bu çok seslilik sustu, tarih karanlığa gömüldü. Takvim
yaprakları 6-7 Eylül 1955’i gösterdiğinde, şehir, tarihinin en utanç verici
gecelerinden birine tanıklık etti. Önce bir söylenti yayıldı: Atatürk’ün
Selanik’teki evi bombalanmıştı. Gazeteler büyük puntolarla bu yalanı duyurdu,
kulaktan kulağa fısıltılar bir çığlığa dönüştü. Kalabalıklar sokağa döküldü;
öfke, korku ve kışkırtmanın körüklediği bu taşkınlık, yalnızca vitrinleri
değil, insanların hayatlarını da paramparça etti. Beyoğlu’ndan Balat’a,
Büyükada’dan Samatya’ya kadar her yerde, taşlar, sopalar ve çığlıklar birbirine
karıştı. Kiliseler yakıldı, mezarlar tahrip edildi, vitrin camları patladı.
Pencerelerden yükselen feryatlar, taşlara kazınan ayak sesleriyle boğuldu. Bir
gecede dağılan hayatlar, yok olan hatıralar ve yerle bir edilen evler…
Dimitri ve Mahmure, bu yangının tam ortasında
kaldılar. O gece, aşklarıyla birbirlerine sığınarak hayatta kalmaya çalıştılar.
Ancak şehir, artık onları koruyamayacak kadar yabancılaşmıştı. Onlarca nesildir
İstanbul’a ait olan insanların, bir gecede “yabancı” ilan edilişine tanık
oldular. Evlerinden çıkıp saklanacak bir yer ararken, bir zamanlar dost
bildikleri mahalleleri, korkunun ve düşmanlığın pençesine düşmüştü. Sabah olduğunda,
şehir eskisi gibi görünüyordu ama ruhu paramparçaydı. Dimitri için İstanbul,
artık güvenilir bir liman değil, kaçılması gereken bir girdaptı. Aradan yıllar
geçti. 2004’te, Dimitri İstanbul’a geri döndüğünde, hatıralarındaki şehrin
acımasızca betonlar arasında sıkışıp kaldığını gördü. Bir zamanlar yaşadığı
mahallede, çocukluk anılarıyla dolu taş duvarların yerini, kimliği belirsiz,
ruhsuz apartmanlar almıştı. Sokaklarında gezerken, eski dükkânların
kapandığını, pencerelerin sonsuza kadar kapanmış gibi durduğunu fark etti.
İçinde büyüyen özlemle, yok olup giden geçmişin izlerini aradı. Ama İstanbul’un
kalbinde, artık anılara yer yoktu.
Gecenin Çığlığı, bireysel hatıralarla toplumsal
hafızanın kesiştiği, yürek burkan bir roman. O gece, sokaklar sadece taşkın
kalabalıkların ayak sesleriyle değil, ardında bıraktıkları derin sessizlikle de
yankılandı. Kimi için bu bir gecelik bir öfkeydi, ama kimileri için bir ömrü
silip süpüren bir felaket... Evlerinden sürülenler, geçmişleri ellerinden
alınanlar, geride kalan yıkıntılarda eski hayatlarının izlerini aradı. Kimi,
sabaha çıktığında adının yazılı olduğu dükkânın artık yerinde olmadığını gördü.
Kimi, çocukluğunun geçtiği sokağın, paramparça olmuş camları ve devrilmiş
kapılarıyla tanınmaz hale geldiğine şahit oldu. O gece, bir şehir sadece
taşlarını ve duvarlarını değil, vicdanını da kaybetti.
Gecenin Çığlığı, İstanbul’un unutulmaya yüz tutmuş
hikâyelerini gün yüzüne çıkaran bir roman. Her şeyin yerle bir olduğu o geceyi,
sadece bir tarih sayfası olarak değil, yüzleşilmesi gereken bir hakikat olarak
hatırlatıyor. Çünkü tarih sadece anılardan ibaret değildir; tarih,
hesaplaşılmadığında, tekrarlanmaya mahkûm bir mirastır. Bu roman, geçmişin
fısıltılarını duymak, yok sayılanları hatırlamak, gecenin karanlığında
yankılanan çığlıkları dinlemek için bir davet. Sessiz sedasız kapanan
dükkânların, bir daha açılmayan pencerelerin, yerini kimliği belirsiz betonlara
bırakan eski mahallelerin anlattığı hikâyeye kulak vermek için… Çünkü
unutmamak, hatırlamak, sorgulamak ve adalet için direnmek, insanlığın en büyük
sorumluluğudur.
Yorumlar
Yorum Gönder